Doğu ve Batı sanatı arasında kendine özgü bir sentez kuran Erol Akyavaş’ın resminde 1970’li yıllar, içsel bir dönüşümün ve metafizik düşüncenin daha görünür hale geldiği bir dönem olarak dikkat çekiyor. Mimarlık eğitiminin de belirgin bir şekilde hissedildiği bu dönemlerdeki üretimleri, sembolik, bazen mistik katmanlarla derinleşiyor. Özellikle ‘70’lerin sonlarındaki resimlerinde labirenti andıran, metafizik göndermeleri de içeren geometrik yüzeylerle karşılaşıyoruz. Hem form hem kavram olarak resminin merkezine yerleşen labirentler, kuşbakışı manzaralar, tuğla duvarlar, kaleler bu dönemki resminin başat özellikleri olarak öne çıkıyor. Zaman zaman tüm bu kompozisyonlarda amorf figürlerle de yüzleşiyoruz. İşte, sanatçının bu dönemine işaret eden “Untitled” çalışması şu sıralar, Artam Antik A.Ş.’nin 400. müzayedesinde sunuluyor.
Sanatçı 1979 tarihli bu çalışmasında, mimari mekanlara duyduğu ilgiyi, ışık ve gölgeyle kurduğu dramatik oyunla birleştiriyor. Kırmızı tuğla zemin üzerinde yükselen geometrik kademeler ve bunların gölgesi, mekânın sadece fiziksel değil düşünsel bir alan olarak da kurgulandığını hissettiriyor. Kompozisyonun üst kısmında yer alan, tabakta sunulan amorf baş, ise tedirgin edici bir imge olarak izleyiciyi yakalıyor. Zaten sanatçının bu dönemindeki diğer pek çok resminde de tuvalin sağından veya solundan resme dahil olan ve gerilimli bir atmosfer yaratan kesik kafalarla karşılaşıyoruz. Akyavaş’ın bu dönemde sıkça kullandığı sembolik göndermeler arasında yer alan bu tür figüratif detaylar, sanatçının ölüm, bilinç ve kutsallık gibi kavramlara olan ilgisini görünür kılıyor. 1970’lerde üretmeye başladığı “İkonlar”, “Duvarlar” ve “Köşeler” isimli serileriyle birlikte okunması gereken bu çalışma, Akyavaş’ın gölge ve ışıkla resmin yüzeyinde oluşturduğu algı oyunlarıyla da sanatseverleri büyülüyor.